7 Eylül 2017 Perşembe

BANA ANLA DEDİKLERİ YURDUMDA





I.

iki dağın sevişmesini anlatır her uçurum
ve öyle süzülür ipini kopartan uçurtma,
hep kendi kavmini bilir,ezbere borçlanır
zabdedilen yere indirilen çivi
plastik bir cenaze törenininde hocanın
safrana batırılmış muska,bir kepçe pirinç pilavı
kuru fasulyenin yağ üniteleri kaynamış
bütün iğrenç ve birikmiş irinlerin bakteriye dönüştüğü
tüm akrabalarımı soyumu soyunarak
uzaklaştım bana anla dedikleri yurdumdan.
bakıyorum ;
yollara birikmiş çöplere betona benzeyen şekillere
gazele tarumar karışmış ağaç dökülenlerine
siluetlere insana hayvana böcek ot ve nevaleye
labirentin kör ucunda saklanıyorlar
şarkılar konuşuluyor do’dan la öksüz
serçe kuşları bir kavağa haber gönderiyorlar
yeraltından sesler dağılıyor kocaman
yerüstünde aynı dağınıklık yetersizliklere kefen
dehşetle çekiyorum yakalayıp ateşi.

II.

bir dönemecin başındayız
kıyıya sıkışmış mask bakıyor gözlerini burkup
hazları yok farzedilmiş bir aşkın çocuğuyuz
kösnül bir dünya bunca uğuldarken
ufukta mavi boşlukta sonsuz bir nokta
ah sınırı olmaz acı ortasında kalbimin
bu yüzü daha önce görmüştük biz
eprimiş bir düşünceyi seyreltirken
gergef ne güzel biçim veriyor kaneviçeye
ters çeviriyorum uzanıyorum
kimse görmez hikayemizi
duymaz rengi batmış sökülen sözcükleri
bir ağacın gölgesinde bakmak onca ceylana
uzaksın kaf kadar,ömür suları nereye aksın
kokun,burulan içim ve ellerin düşer aklıma.
çok sıkı kucaklaşmalı
sağaltıcı ve sarsan bütün titremelere inat
tenimizde kabaran ter,
göğsümüzde eksik kalan duman izi,
cinsel istismar
kıyaslanan adalet
ya kimlik beyanımız
ifademiz var
bir mevsimi daha eskitmek                                                                 
yüzen bir yarım adanın derin sularında
benim çok acil şişmem gerek,
çok acil ölüp dirilmem.
günahı yok kimsenin
bana anla dedikleri yurdumda.

III.

belki bir avuç çiçek bir tutam mektup belki
kurumuş ve kirlenmiştir biriken yerde
kanatır ökçesini ikiden fazla insanı ilgilendiren acı
ölüler bütün dinleri konuşur mu uzandığı yerde
dişleri bağlıyken bir ipin teyeline
silinmiş sesler,buğulanmış bir gözün göremediği
çözülmeler çanhıraç bir avazda bağlanıyor
birazdan karanlığı alacak önüne gün
beslediğimiz ağacın suları çekilecek
bitime saklanacak herşeyin peşine takılacak.
odalar dolaştım kayıp sesler işittim
su yolları gördüm sırtımda
ödünç nefesler aldım
kanatlarımı bıraktım bir karanlık dehlizde
ışık gördüm çabaladım ıkındım uçamadım
orkide saksısında goncasını okşuyordu
ıpıslak yalınayak
kömür lekesi,ciğer yangını,yüzüne inen yumruk
anlatsam sana parçalı masallar
bütün gölgelerin kibarıyım şimdi
bana anla dedikleri yurdumda.

IV.

göğe döndü gözler,herkes olduğu yerden bakıyor
kah ürkek,kah seyrek hayretle göçebe kuşları izler gibi
bir bağlanıp sımsıkı sonra rüzgarda dağılan bulutlar gibi
süzülüp dönmeye başlayan gökyüzüne
biraz daha iyi,biraz daha dayanılır olsun diye hayat.
sonu olmadığına göre sonsuzluğun
çocukluğumda öğrendiğim bütün haksızlıklar devam ediyor hala
ne kadar daha bakacağız sise dans ede ede
görmeden gidecek miyiz denizi
oysa durmadan acıya dayanıklı bir dünya yağıyor üstümüze
ve zaman eriyen ellerimizde kar toplayan fırtına.
yaklaşık uçurumlar biriktirdim
unuttum adımızı çağıran sesi
çiçeği buldum,sonra güzü soldular ikiside
biçilmiş otların sarı sürgünü
benden öncede buradaydı benden sonrada kalacaklar
gidip bir ırmağı aralayayım arığa dönsün su
bir gölü deleyim,bir akşamı karşılayayım bir uykuya demleneyim
dönüyor bu dünya şaraba ezilmiş üzümler gibi
çöl kumuna,su kuşlarına,yaşından çözülmüş ağlayan tarihe
senden biriyim şimdi,sen gibi

bana anla dedikleri yurdumda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder